14 Ocak 2012 Cumartesi

KIRMIZI ÇOCUKLUĞUM’A


Çocukken en sevdiğim renkti kırmızı. Seçme hakkı verilen bir çocuktum ve hep kırmızıdan yanaydı seçimlerim. Kırmızı ayakkabılar, kırmızı gözlük çerçevesi, kırmızı şapka, kırmızı elbise... İlk uçlu kalemim kırmızı bir sıfır dokuzdu.

Yedinci yaş günümde annem ve babam kırmızı bir saat hediye ettiler bana. İlk saatimdi... İçinde balık figürü olan kırmızı bir saat... Cesurdum kırmızıyı seçecek kadar. Masumiyetin rengiydi kırmızı... Yaşanmamışlığın ve saflığın rengi...

Kırmızı saatimi en fazla bir yıl kullanabildim; bozuldu. Büyüyen ayaklarım kırmızı ayakkabılarıma giremez oldu. Kırmızı uçlu kalemimin yerini metal kalemler aldı... Ve ben, yiten her bir kırmızıda biraz daha büyüdüm. Günün birinde, bir de baktım anlam değiştirmiş kırmızı. Aşkın, acının, öfkenin, mücadelenin, kanlı gözyaşının rengi olmuş. Çocukluğumla birlikte o da ölmüş... Kırmızı cesaretim kaybolmuş; siyahlar işgal etmiş gardrobumu. Zaman zaman sürdüğüm kırmızı ojeler yüzünden ellerim nereye saklanacağını şaşırmış... Ve ben, çocukluğumun masum cesaretinden uzak, “büyümek” adı verilen kirlenmişliğin içinde yalnız bir kırmızısızlığa mahkum olmuşum.

Dün gece bir kadın şöyle dua etti “n’olur Allah’ım kırmızı bir saatim olsun; içinde balık figürü olanından”. O saatle birlikte çocukluğunu istedi... Kırmızı çocukluğunu...