Yaşamak ya da ölmek… Hangisi daha zor? Amacı olmadan
yaşayabilir mi insan? Niye sımsıkı tutunur hayata? Nasıl vareder kendini?
Kenter Tiyatrosu bu yıl ilk kez Türkiye’de sahnelenen “Ölümüne” adlı oyunla
yaşama dair bir çok soru soruyor bize. Sovyet yazar Nikolai Erdman tarafından
“İntihar” adı altında kaleme alınan ve kendi ülkesinde ancak 1990’da
sahnelenebilen oyun İrlandalı yazar Moira Buffini tarafından 2007 yılında
“Dying for it” adıyla uyarlanmış. Türkiye’de ise, Ceren Yalçın çevirisi ve
Kenter Tiyatrosu ayrıcalığıyla seyirciyle buluşuyor.
Oyun, kapkaranlık bir sahnede karnı acıkan Semyon’un
eşini uyandırarak sucuk istemesiyle başlar. İşsiz güçsüz Semyon karanlığa
gömülmüş bir halde kendini ve hayatını sorgulama telaşına girer bir anda.
Karısı çalışmakta ve evin geçimini sağlamaktadır. Peki ya o? Karısının aldığı
sucuğu yiyen bir adamdan ibarettir ve bu gerçek ona acı vermektedir. Her gün
uyandığında bir amacı olmalı insanın. Onu yaşama bağlayacak, işe yaradığını
hissettirecek küçük birşey? Amacını arar Semyon. Ve tam o sırada tuba çıkar
karşısına. Tuba çalmayı öğrenecek, konserler verecek ve evine avuç dolusu
parayla gelecektir. Küçücük bir hayali kocaman bir umuda dönüştürür. Ancak
hayaller hayal kırıklıklarını da cebinde taşır ne yazık ki. Oyun Semyon’un
yaşam ve ölüm gel-git’inde yaşadıklarını eğlenceli bir üslupla anlatır.
Yönetmen Mehmet
Birkiye oyundaki “eğlendirme” ve “düşündürme” dengesini o kadar iyi
kurmuş ki, bu noktada oyunu sadece fars olarak nitelendirmek hata olur.
Eğlendirirken düşündüren oyun görsel ve sözel uyumun güzel bir örneği. Oyunun
başında sahnenin karanlık olması ve bu karanlıkta Semyon’un “aydınlanarak”
hayatını sorgulamaya başlaması çok etkileyici. Barış Dinçel’in dekor ve Cem
Yılmazer’in ışık tasarımının rejiye olan katkısı tartışılmaz. Ve oyuncular… On altı kişilik oyuncu
kadrosundan oluşan oyunda, gönlünü sahneye koymuş on altı yürek görüyorsunuz.
Özellikle Engin Hepileri, Güneş Sayın, Bülent Şakrak, Hare Sürel ve sahnede
yine yeniden devleşen Kadriye Kenter. Her biri oyun boyunca hiç düşmeyen
performansları ve doğallıklarıyla seyirciye muhteşem bir oyunculuk şöleni
sunuyor.
Hayat her zaman şeker pembesi değil. Bir sabah
uyandığınızda siz de yaşam amacınızı kaybetmiş olabilirsiniz; tıpkı Semyon
gibi. Tutkunuzu yitirmiş ya da çıkmazdasınız kim bilir... Ve hayat… Hayat o
kadar da ciddiye alınacak birşey
değildir belki… İster “düşünmek” için, ister “eğlenmek” için, isterseniz her
ikisi için “Ölümüne” diyelim o
zaman.