Ne zaman başım sıkışsa ya da kendimi kötü hissetsem, ya da hayat acı acı gelse üstüme, kaçıp gitmek isterim… Mücadeleden korktuğumdan ya da kaçak güreştiğimden değil; yorulduğumdan, sıkıldığımdan, çaresizliğimden… Böyle zamanlarda gidebileceğimiz bir diyar olsa; “Kaçıp Gitmeler Diyarı”… O diyara girmenin tek şartı çıplak ayaklı olmak olsa… Bir süre yaşasak o diyarda… Çıplak ayaklarımızla yürüsek, bulutları farketsek, ayla dost olsak, güneşle kardeş… Ve denize boşaltsak tüm yüklerimizi, kederlerimizi… Sonra o boşalan yerleri umutla doldursak… Dert, tasa, gam gördüğümüz şeyler buhar olup uçsa… Gülsek arkalarından “bu muydu dert dediğim attım gitti işte” desek… Kimseyi mutlu etmek zorunda kalmasak; sadece kendimizi mutlu edip, mutluluğumuzla dans etsek… Yarınsız ve dünsüz diyarda “zaman” nedir unutsak… Bildiğimiz bütün kavramlar, tabular, yargılar, inançlar siliniverse hafızamızdan… Güzel kokulu bir çiçek olsak; misler gibi koksak… Ilık bir denizin suyu olsak; hafif hafif dalgalansak… Biz biz olmasak, güzel olan herşey olsak…
Kaçıp Gitmeler Diyarı’na gidesim var bu aralar… Olsa da gitsek.