21 Haziran 2012 Perşembe

MUTLULUĞUNUN RESMİNİ ÇİZ



Birinin aslında berbat giden hayatı bir başkasının imrendiği bir hayat olabilir mi? Olur… Dışarıdan görünenle içeride yaşananın çelişkisidir bu. Hep sağlam, mutlu, huzurlu, sıkıntısız görünmeye çalışırız. Oysa ki içimizde kopan fırtınanın, derdin, tasanın haddi hesabı yoktur. Facebook’ta en güzel fotoğraflarımızı paylaşırız; sevgilimizle romantik bir yemekte gün batımını izlerken ya da tatilde güneşlenirken poz veririz tribünlere. “Mutluluk” pozu… Herşey mükemmeldir bizim için; imrenilesidir hayatımız. Öyle olmasını isteriz. Amerika’da yapılan bir araştırmada Facebook’un insanları mutsuz ettiği sonucu çıkmış. Neden? Çünkü Facebook’ta herkes "mutluluk" anlarını paylaşıyor. Eşin-dostun, arkadaşın hayatını gözetleyip sonra dönüp bir de kendimize bakıyoruz. Onlar tatil fotoğraflarını paylaşırken biz gece-gündüz çalışıyor ya da sevgilileriyle romantik yemekler yerken biz gidenin ardından ağlıyoruz belki… Neden ben diyoruz. Demiyor muyuz? Diyoruz. Başarı kriterimizi başkalarının hayatına göre belirliyoruz. Madem onlar mutlu ben de mutlu görüneyim bari deyip bir “mutluluk" pozu da biz verip koyuyoruz Facebook’a. Hayatımız berbat gitse de başkaları iyi bilsin; sonra o başkaları da bize imrensin, özensin istiyoruz. Bizim hayatımız nasıl olursa olsun yeter ki başkaları üzerinde bıraktığı algı süper olsun. Paylaştıkça paylaşıyor, kendi mutluluğumuzla başkalarını mutsuz edip; başkalarının mutluluğuna içten içe üzülüyoruz. Peki o zaman kim mutlu; kim mutsuz, bilen var mı? Ya da mutluluk nedir? İçinde mi yoksa bir başkasının hayatında mı saklı senin mutluluğun? Ey insan evladı! Bırak kim ne yerse, ne giyerse, nereye giderse gitsin. Mutlululuğunu da mutsuzluğunu da içinde yaşa. Yarışmak yorar insanı. Öz’üne dön ve önce kendini sevmeyi bil. Kendini seversen umrunda olmaz bir başkasının hayatı. Kendi mutluluğunun resmini kendin çiz; sonra da as duvarına seyreyle.