17 Ekim 2012 Çarşamba

KİTAPLARIMMM



Kitaplarıma olan saplantılı aşkımı bilen bilir. Yıllar yılı kütüphane memuru titizliğiyle onları gözüm gibi korudum. Ödünç vermek mi? Asla! Bilirim ki bu ülkede birine ödünç kitap vermek demek “o kitabı unut!” anlamına gelmektedir. Kitaplarım söz konusuysa bencilliğim tavan yapar. İsteyin; ben size gider en yenisinden, en taze kokanından alırım; benimkileri vermem. Huyum kurusun; ama böyle… Ve sakın korkmayın bibliyoman değilim.

Kitaplarıma bu kadar düşkünken, hayat koşulları nedeniyle onlarla yollarımın sık sık ayrı düşmesi ise tam bir ironi. Uzun süre yerleşik hayata geçemeyip bir o yana bir bu yana savrulunca benim kitaplar yıllar yılı baba evinde beni bekledi. Birkaç kuramsal kitap ve “Dünyanın En Güzel Arabistanı” (Turgut Uyar) yıllarca sadık yol arkadaşlarım oldu. Gittiğim yerlerden de hep yeni kitaplarla döndüm… Ve en nihayetinde üç sene önce kitaplarım bana kavuştu; ben de onlara… Önce en alasından yıllardır hayalini kurduğum kütüphaneyi yaptırdım onlara… Bir boydan bir boya… Bir uçtan bir uca… Misler gibi kokladım, sıra sıra dizdim. Romanlar, oyunlar, hikayeler, kuramsal çalışmalar… Gelin görün ki; bu beraberliğimiz de çok uzun sürmedi. Onlar bensiz, ben onlarsız kaldık mı yine böyle! Her gittiğim yere taşımam zor. Ara sıra ziyaretlerine gidiyorum; çok durmuyorum yanlarında, duygusala bağlamayayım diye şöyle bir bakıp çıkıyorum. Biliyorum ki güvendeler…. Ve biliyorum ki kavuşacağız yine… Vuslat ne zaman bilinmez; ama o ana kadar sabırla beklemeye devam.