Saygıdeğer insan, filozof, yaratıcı ruh Ali Ağaoğlu
“Bu değil, bu hiç değil, bu da değil, ahanda bu!” diyerek yeşilimizi katıla
katıla katlederken isyan ediyoruz; oysaki giden gitmiş kalan sağlar bizimdir.
Boğazdan geçerken bir bakın etrafınıza, İstanbul yama gibi… Dünyanın en güzel
kenti falan değil artık; kafamızı nereye çevirsek bina; sağımız plaza, solumuz
alışveriş merkezi… Çocuklar haftasonları anne babalarına “beni alışveriş
merkezine götür” diyor. Haklılar… Park yok, bahçe yok, haydi İKEA’ya… En
büyük eğlenceleri alışveriş sepetinin içinde dolaşmak ve günün sonunda Burger
King Çocuk Mönüsünü mideye indirmek.
Ve anne babalar… Onların en büyük hayali günün
birinde ev sahibi olmak. “Biraz para biriktirelim, peşinatı verdik mi çekeriz
krediyi mis gibi evimiz olur”. Bekle olur! Evi değerinin en az iki katına mal
ederek ve hayatının 20 yılını kredi ödeyerek geçirirsen evin olur. Özel
sektörde çalışıyorsan iş garantin yok; devlette çalışıyorsan gelirin belli; ama
evin yoksa bir hiçsin sen, eziksin, bitmişsin, yazık sana… Yeme, içme, gezme,
dolaşma, yaşama; yeter ki başını sokacak bir evin olsun. Ali Ağaoğlu yeşilimizi
yok ediyor diye kızıyoruz kızmasına da, adamın evleri daha maket halindeyken
yok satıyor. Kim alıyor bu evleri?
Cenazelerde hocaların “merhumun evi var mıydı?” diye
sormasına az kaldı. Evi yoksa Allah kurtarmış deyip toprak atacağız üstüne.
Haydi anne babalar ev almaya… Çocuklar alışveriş
merkezine eğlenmeye… Ali Ağaoğlu yeşilimizi katletmeye… Ömür kısa, yapacak çok
işimiz var daha…