31 Aralık 2012 Pazartesi

TAM ZAMANINDA YAŞAMAK


İyisiyle kötüsüyle, kavgasıyla dövüşüyle, aşkıyla nefretiyle, kahkahası gözyaşıyla, kırgınlıkları dostluklarıyla bir yıl daha geçti gitti. Bugüne sağsalim geldik mi geldik… Bu yılın sonunda da yine aynı cümle dilimizde “ne çabuk geçti”…

Şimdi yeni bir yıl, yeni maceralarıyla bekliyor hepimizi... 13 rakamı uğursuz derler; kim demişse yalan demiş diyorum ve kalemimi Can Yücel Usta’ya bırakıyorum…

Tam zamanında yaşamanız dileğiyle… Herkese mutlu seneler…


TAM ZAMANINDA YAŞAMAK

Yemek de boş, içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.

Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.
Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.

Tam zamanında okşamalısın başını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.
Tam zamanında koymalısın elini omzuna

En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.
Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.
Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon’da Hasan Ağabey’in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.

Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.

Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.

Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.

Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.

Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.
Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.
Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.

Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.
Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
 Annenin babanın evini,

Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.
Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.

Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.
Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin

Iskalamak istemiyorsan hayatı.
Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az 
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI…

Can Yücel

10 Aralık 2012 Pazartesi

KENTER TİYATROSU’NDA “TOPLU HİKAYELER”


Hikayeler toplamı değil midir hayat? Anlatarak çoğalır, dinleyerek zenginleşiriz. Peki ya günün birinde hikayemizin çalındığını öğrenirsek? Bir kitabın sayfalarında göz göze gelirsek kendi hikayemizle… Biz istemeden, bize rağmen hikayemize el koyarsa dinleyen… Amerikalı oyun yazarı Donald Marguiles’in 1996 yılında kaleme aldığı Toplu Hikayeler adlı oyunu, Kadriye Kenter yönetmenliğinde ve Defne Halman, Balam Kenter çevirisiyle Türkiye’de ilk kez Kenter Tiyatrosu’nda hayat buluyor.

Toplu Hikayeler, ünlü oyun yazarı ve akademisyen Ruth Steiner ve hem öğrencisi, hem de asistanı olan Lisa Morrison’un öğrenci-öğretmen, arkadaşlık, meslekdaşlık düzleminde ilerleyen; kıskançlık, öfke, sevgi gibi duyguların gel-gitinde varolan ilişkilerini gözler önüne seriyor. Oyun, “sanat için herşey mübah mıdır?” sorusundan hareketle profesyonel olanla kişisel olan arasındaki ince çizgiyi, iki kadının dostlukları üzerinden ortaya koyuyor. Bu nedenle sadece sanatsal etiğe değil, gündelik hayat içerisinde hepimizin yaşayabileceği sorgulamalara da dikkat çekiyor. 

Tek perdeden oluşan iki kişilik oyun Ruth Steiner’ın evinde, hem çalışma odası hem de oturma odası olarak kullandığı tek bir mekanda geçiyor. Dekor, oyunun gerçekçiliğine hizmet edecek şekilde tasarlanmış ve oyunla bütünleşmiş.

Oyun hem iki kişilik olması hem de tek bir mekanda geçmesi nedeniyle oyuncu performansı üzerinde temelleniyor. Kadriye Kenter (Ruth Steiner) yine göz dolduran oyunculuğuyla tek başına oyunu alıp götürüyor. Defne Halman (Lisa Morrison), içi yazma heyecanıyla dolu genç yazar adayını oynarken, fazlasıyla çıtı pıtı olmaya çalışıyor; ki bu noktada doğallık sınırını biraz aşıyor ve seyirci için yorucu olabilecek bir performans sergiliyor.

Türk Tiyatrosu’na yeni oyunlar kazandırmak, daha önce çevrilmemiş ya da oynanmamış oyunlar sahneye koymak tiyatroların önemli misyonlarından biri olmalı. Bu noktada Kenter Tiyatrosu Türk seyircisini yeni bir oyunla tanıştırdığı için özel bir alkışı hak ediyor. Toplu Hikayeler’de Ruth, öğrencisi Lisa’nın öyküsünü eleştirirken şöyle der: “Hiçbir zaman gelişigüzel yazmamalıyız. Hayatta çok fazla gelişigüzel şey var. Bunun hikayelerimize de sızmasına izin vermemeliyiz. Hikayelerimizi değersizleştirmemeliyiz. Bu hepimizin sonu olur.” Kenter Tiyatrosu’nun Toplu Hikayeler’i kesinlikle gelişigüzel olmayan bir oyun. Çevirisi, rejisi, dekoru ve oyunculuğuyla emek verilmiş bir oyun seyretmek isteyenlere…

5 Aralık 2012 Çarşamba

ŞİRİN’CE BİR YER


Yıl 2010, bir kış günü, Şirince’yle tanıştım. Şirin mi şirin bir yer. Şaraplarıyla ünlü; karadutundan vişnesine çeşit çeşit meyve şarapları… Test etmek serbest; test ede ede sarhoş olmak kuvvetle muhtemel… Şarapları test ettik; beğendiklerimizi yüklendik ve ayrıldık Şirince’den. Aldığımız şaraplar nedeniyle Şirince etkisi birkaç ay daha devam etti evimizde ve ben, uzunca bir süre Şirince sayıkladım.

Kahvaltısı da ünlüymüş Şirince’nin; yazın gidip önce güzel bir kahvaltı yapmayı; sonra şaraplarından yudumlamayı planladım; ama ben planımı hayata geçirene kadar Şirince’nin hayatı değişti; ünü Türkiye sınırlarını aştı, dünyaya ulaştı. Rivayet şuydu; 21 Aralık’ta dünyaya çarpacak olan Marduk gezegeninin toslamayacağı iki yerden biri Şirince’ydi (diğeri Fransa’daki Bugarach Köyü). Bak sen şu dünyanın işine! Koskoca gezegen gelsin, dünyayı yok etsin, bizim Şirince’yi es geçsin. Söylentiye göre, Hz. İsa 21 Aralık gecesi Şirince’ye gelecek ve buradaki halkı kıyametten koruyacak. Aynı anda Fransa’nın Bugarach Köyü’ndeki Bugarach Dağı yarılacak ve içinden çıkan uzaylılar oradaki halkı kurtaracak. Şirince’de Hz. İsa, Bugarach’ta uzaylılar… Olmaz olmaz demeyelim. Nasrettin Hoca’nın dediği gibi; “ya tutarsa”…

“Ya tutarsa” diyenlerin sayesinde Şirince’de butik otel odalarının fiyatları almış başını gitmiş. “21 Aralık 2012 Kıyamet Günü” adlı şarap çoktan piyasaya sürülmüş. Bugarach halkı ise, turistler köylerine zarar verdiği ve huzurlarını bozduğu için durumdan şikayetçi; sağda solda meditasyon yapanlardan artık illallah ediyorlar. Kaldı 16 gün. 21 Aralık’ta dünyanın sonu gelir mi gelmez mi bilemem. Bana göre gelmez. Gelirse de enteresan olur tabii… Geldik, yaşadık, hadi eyvellah der, gideriz. Altı ay ömrünün kaldığını söyleseler ne yaparsın diye soranlara cevabım hep aynı olmuştur; “aynen yaşamaya devam ederim”. 21 Aralık’ta dünyanın sonu mu geliyormuş; buyursun gelsin, başımızın üstünde yeri var. Hem ne demiş atalarımız “el ile gelen düğün, bayram.”