Mısır ve soyadan sonra hoş geldin GDO’lu pirinç. Aaaa
korkmayın sakın! Hemen koşun mutfağa şöyle bol tereyağlı bir pirinç pilavı
yapın, yanına bir de kuru fasulye… Misss… Hem GDO da neymiş ki! Güya, bir
canlıdaki genetik özellikler kopyalanarak, bu özellikleri taşımayan başka bir
canlıya aktarılıyormuş ve bunun sonucunda yeni bir canlı üretiliyormuş. Buna da
Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) deniliyormuş. Yalan!!! GDO’nun bizdeki açılımı
olsa olsa Genetiği Düzeltilmiş Organizma olur. Bilim insanları bakmış bizim
topluma, bizim genler süper. Akıl desen bizde, erdem desen bizde. Mükemmel
ırkız vesselam. Doğruyuz, dürüstüz, verdiğimiz sözleri tutarız, çalışkanız.
Tabii bize öyle sıradan gıdalar tüketmek yakışmaz. Bizim tükettiğimiz gıdanın
genetiği de mükkemmel olmalı. Malum bünyemiz de sağlam… Düzeltmişler gıdaları, yiyin gari demişler…
Biz de afiyetle yemişiz.Anlayacağınız bizim “D”ler sizin bildiğiniz “D”lerden
değil!!!
11 Nisan 2013 Perşembe
3 Nisan 2013 Çarşamba
BİR BULUŞMA YERİ BELİRLEMELİYİZ!
Bu kez “n’olacak bu memleketin hali?” demedik. Bu kez
gündemimiz depremdi. Yakın bir zamanda beklenen; fakat beklenmiyormuş gibi
yapılan İstanbul depreminden konuştuk. Deprem anında ne yapmalıyız? Nasıl
davranmalı, öncesinde ne gibi önlemler almalıyız? Deprem evdeyken değil de,
işteyken olursa ailemizle nerede, nasıl buluşmalıyız? Sonra, Japonlar’ın her
sene saatlerin ileri ve geri alındığı günlerde deprem çantalarındaki
yiyecekleri tüketip, yenileme seremonisi yaptıklarını söyledi. Bırakın deprem
çantamızdaki yiyecekleri yenilemeyi, kaçımızın deprem çantası var ki!
Başucumdaki çekmecede el lambası ve düdük dışında birşey yok; hiç yoktan iyidir
ama; yeterli mi? Depreme yakalandığımız an nereye çöküp kapanmalıyız? Evde
devrilme riski taşıyan her şey sabitlenmeli. Peki ya işte olursam! Birden
telefonumun şarjının çabuk bittiği aklıma geldi; sonra da telefonların zaten
çalışamayacağı… “Bir buluşma yeri belirlemek çok önemli” dedi. "Telefonla
kimseye ulaşamasan da orada –buluşma yerinde- bir araya gelebilirsiniz." Sonra
“İmkansız” (The Impossible) filmi canlandı gözümde. 2004 yılında Hint
Okyanusu’nda yaşanan ve 230 bin kişinin ölümüne yol açan tsunami felaketinde hem yaşamaya hem de birbirlerini bulmaya çalışan beş kişilik ailenin
gerçek hikayesi… O felaketten sağ çıkıp, sevdiklerini bulamamanın acısı…
Eve gittim. “Bir buluşma yeri belirlemeliyiz” dedim.
Belirledik. Bir an rahatladım… Sadece bir an…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)